günler ve saatler
pazartesi, salı, çarşamba | 11:00-17:00cumartesi-pazar | 12:00-19:00
perşembe & cuma | kapalı adresi haritada görüntüle →
sanatçılar
Ahmet RüstemHakan Sorar
Cansu Sönmez
sergi türü
yapay zeka ile oluşturulmuş model, ses ve görüntülerkıyının getirdikleri
MeshRu, 3 Ekim’de “Kıyının Getirdikleri” adlı sergiyle kapılarını açıyor. Sergide, Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar’ın “Köpük” ve Cansu Sönmez’in “Nereidler” adlı yapıtları, doğa ve insan ilişkisini irdeleyerek yapay zekânın sanattaki rolünü vurguluyor. Köpük, doğanın gücünü ve teknolojiyi birleştirirken, Nereidler deniz yaşamına dair mitolojik ve ekolojik bir yolculuk sunuyor. Sergi, sanatseverleri doğa ve teknoloji arasındaki ilişki üzerine düşünmeye davet ediyor.
eserler
köpük
Eser Hakkında
Sanatın ve sanatçının üretim süreçleri, son yüzyılda zaman, mekân ve amaç kavramları etrafında köklü değişimlere uğradı. Sanatın topluluklarla buluşma biçimleri evrildikçe, sanatçının yaratım sürecinde temel olan ihtiyaçlar – yetenek, ifade araçları ve amaçlar – sabit kaldı. Ancak, sanatın üretim ve sunum koşulları, sergileme mekânları, teknolojik gelişmeler ve prodüksiyon biçimleri bu süreçlerin vazgeçilmez unsurları haline geldi. 20. yüzyıldan itibaren sanatta deneysel yöntemler öne çıkmış ve yeni ifade biçimleri sanatçılara daha önce hiç olmadığı kadar geniş bir yaratıcı alan açmıştır. Son yıllarda yapay zekâ araçları da bu sürece entegre olarak sanatın yaratım süreçlerine derinlik katmakta ve sanatçılara yeni ifade olanakları sunmaktadır. Bu bağlamda tartışmaların bir kısmı, yapay zekânın sanattaki konumuna odaklanmaktadır. Biz, bu araçlarla çalışırken genişleyen kavramsal alanda bilinçli bir denge arayışında konumlanmaya çalıştık.
“Köpük” adlı yerleştirmemiz, denizin dinamik ve sürekli değişen doğasından ilham alarak dalgaların kayalıkları aşındırma sürecine odaklanıyor. Bu doğal güç, her seferinde yeni ve benzersiz formlar yaratırken, aynı zamanda yok edici, dönüştürücü bir etkiye de sahip. “Köpük”, bu anlayışla, doğaya müdahalemizin sonuçlarını ve bu müdahalelerin izlerini takip etmeyi amaçlıyor. Yapay zekânın çağdaş sanat dünyasındaki rolü üzerine devam eden tartışmalara paralel olarak, biz bu teknolojiler aracılığıyla doğadan esinlenen formları yeniden yorumlamayı hedefledik.
Yerleştirme, su ve toprağın buluştuğu sınırda, yapay zekânın ürettiği dokuların seramik ve ahşap gibi geleneksel malzemelerle nasıl buluşabileceğini gösteriyor. Bu süreç, sanat tarihindeki materyal kullanımının evrimine dair güçlü bir hatırlatma niteliğinde; zanaat ve teknolojinin iç içe geçtiği dönemler, sanatın en yaratıcı anlarına sahne olmuştur. Yerleştirmenin tamamı, yapay zekâ tarafından üretilen görsel ve işitsel içeriklerle şekillendi ve bu içerikler, günümüzün modern üretim teknikleriyle somut bir varlığa dönüştü. Böylece, geleneksel el sanatları ile dijital çağın yenilikçi araçları arasında bir köprü kurmayı amaçladık.
Ahmet Rüstem & Hakan Sorar
nereidler
Eser Hakkında
Bitkilerin çağdaş sanattaki rolü, sadece estetik bir unsur olmanın ötesine geçerek ekolojik, toplumsal ve felsefi meselelerle derin bir ilişki kurmuştur. Bitkiler, artık pasif estetik objeler değil, biyopolitik güçlerin, çevresel dönüşümlerin ve insan-doğa ilişkilerini radikal biçimde sorgulayan sanat pratiklerinin merkezinde yer alan aktif varlıklar olarak ele alınmaktadır. Bu yeni bakış açısında, insanın doğa üzerindeki egemenliğine dayanan geleneksel yaklaşımların yerini, bitkilerle sürdürülebilir, karşılıklı bir diyalog kurmanın gerekliliği üzerine düşünen yaklaşımlar almaktadır. Bu yaklaşım, insan-doğa bağını sürdürülebilirlik ekseninde güçlendiren yeni bir bilinç düzeyine işaret etmektedir.
Donna Haraway’in “Terrapolis” kavramı ile tartışmaya açtığı insan, doğa ve teknoloji arasındaki geçişken ilişkiler beni deniz ile olan tedirgin bağlarımı incelemeye yöneltti. Bu bağlamda “Nereidler” adlı çalışmamda, deniz canlılarına duyduğum hayranlık ile onlara dokunma tedirginliğim arasındaki duygusal mesafeyi inceledim. Yaşadığım tedirginliği araştırmak, sergide odaklandığım deniz çayırlarıyla olan ilişkimi derinleştirdi. Deniz çayırlarına karşı hissettiğim dokunma korkusunun, aslında bilinmeyene duyduğumuz korkunun bir yansıması olduğunu ve doğadan uzaklaşmamıza sebep olan yaklaşımlar tarafından beslendiğini kendime hatırlatarak onları anlamaya odaklandım. Bu kopuşun sadece bana ait olmadığını, deniz biyoloğu Mert Gökalp’in bir Instagram paylaşımı ile daha net gördüm. Gökalp’in deniz çayırları ile ilgili paylaşımına gelen yorumlar, travmatize olmuş birçok kişinin anılarıyla doluydu. Süreçte bu bilinmezle kurduğum diyalog, bana doğanın dilini öğrenmenin ve ona duyulan korkuyu aşarak onunla derin bir bağ kurmanın zorunluluğunu öğretti.
Araştırma sürecimde Yunan mitolojisindeki nereidler (denizin gücünü ve doğanın dengesini simgeleyen periler) ile Akdeniz’in en büyük bitkisi Posidonia oceanica‘nın (bir deniz çayırı türü) ne kadar benzediğini düşündüm. Gerçek dünyada, yaşamın dengesi ve devamlılığı, deniz çayırları gibi hayati öneme sahip varlıklar tarafından korunur. Deniz çayırları, karbonu yakalayıp denizleri filtreler ve deniz yaşamını barındıran canlı ekosistemler oluştururlar. 100.000 yıllık varlıklarıyla, dünyanın en uzun ömürlü organizmaları olarak insanın doğayı kontrol etme çabasının yarattığı yıkıma direnmeye çalışıyorlar.
Çalışmada yapay zeka ile oluşturulan video, dokümantasyon, deneyim havuzu, seramik ve kinetik yerleştirme ile Haraway’in Terrapolis kavramındaki, doğanın çok-zamanlı ve çok-katmanlı bir dünya olarak algılanmasını sağlayarak izleyicileri, bitkilerle insanlar arasındaki organik ve sürekli etkileşimlere açmayı hedefledim. Bu yerleştirme, çoklu duyusal bir yolculuğu amaçlamaktadır.
Cansu Sönmez